Edinburgh’da Muhteşem Bir Gün
Self Balancing Scooter
Self Balancing Scooter Sale
Hani bir hayaliniz vardır, hayal etmeye bile korktuğunuz. Hayal ederken bile yok canımm deyip içinize attığınız. İşte Edinburgh benim için öyle olan düşlerden biriydi.Dünyanın bir çok yerinde olabileceğimi düşünürdüm ama İskoçya imkansız gelirdi. Ta ki Royal Mile’ı tırmanıp kalenin taş duvarlarına dokunup o kokuyu hissedene kadar. O an anladım, anladım.. Hayal edebildiğiniz her şey gerçekti. Hatta hayal etmeye korktuklarınız bile. İçinizde bir yerde öyle çok istediniz ki hayatın enerjisi onu gerçekleştirmek için yola koyuldu. Siz kendinize bile inanmazken hayat size inandı. Sakın vazgeçmeyin düşlerinizin kapısında beklemekten, sakın!
“Her zaman yapılan yanlış nedir bilir misin? Yaşamın değişmez olduğunu sanmak, trenin ray değiştirmeden, sonsuza kadar gideceğini düşünmektir. Oysa, kaderin hayal gücü bizimkinden daha renklidir…” demiş “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” kitabının yazarı Susanna Tamaro. Ergenlik yıllarımın kitabıdır. Öyleyse kitaplar, yolculuklar ve yüreğinizi sımsıcak tutanlar hiç eksik olmasın hayatınızdan. Haydi benim için masal diyarı olan Edinburg’u gezelim beraber.
Hem Old Town hem de New Town bölümlerinin Unesco Dünya Mirası listesinde bulunan Edinburg, İskoçya’nın başkenti ve Glasgow’dan sonra ikinci büyük şehridir. Eğer vaktiniz varsa doya doya gezmek için en az 3 gün ayırmalısınız. THY’nin Edinburgh’a direk uçuşları mevcut ama İngiltere’ye geldim Edinburg’u görmeden dönmeyeyim derseniz ki öyle de yapın 1 gün de neler yapabilirsiniz hepsini size anlatacağım. Öncelikle biz, tabiri caiz ise İngiltere’nin Kamil Koç’u Mega Bus ile gece yolculuğu yaparak geldik. Asla unutulmayacak harika bir yolculuktu hele de Kuzey’e doğru , gecenin o serin serin saatlerinde.. Sevgili Çiğdem ve Büşra’nın kulakları bir çınladı sanırım.. Eğer Mega Bus ile seyahat edecekseniz mutlaka Mega Bus Gold olan otobüsleri tercih edin. Biz Mega Bus ile önce Oxford’a gidip aman da aman Wİ-Fİ bağlantılı ne güzel ve uygun fiyatlı yolculuk biz bununla Edinburg’a bile gideriz diye yola çıktığımız için otobüste biraz hayal kırıklığı yaşadık.
Yukarıda gördüğünüz resimdeki Scott Monument Edinburg’da sizi karşılayan ilk muhteşem yapılardan. Ünlü yazar ve şair Walter Scott adına yapılmış.
Şehrin Old Town kısmı, Edinburgh Kalesinden, İngiliz Kraliyet Ailesi’nin Edinburg’a geldiği zaman ikamet ettiği Holyrood Sarayı’na kadar giden Royal Mile yolundan oluşuyor. Yüzyıllardır tarihi dokusu hiç bozulmadan günümüze kadar gelen Edinburg’u gezerken kendinizi birden bire ortaçağda buluveriyorsunuz. Sanki her an arkanızdan dörtnala koşan atlılar geliverecekmiş gibi.. Sanki William Wallace “Freedom” diye bağırıverecekmiş gibi..
Kayalıkların üzerine kurulmuş ve şehrin hemen hemen her yerinden görülen kaleden sonra başlıyorsunuz Royal Mile’dan aşağı doğru yürümeye. Kalenin aşağısında hemen sağ tarafında karşınıza ilk Whisky Experience çıkıyor. Bir viski sever ve iyi bir viski içer olarak benim için cennet gibi bir yerdi diyebilirim. Dilerseniz viskilerinden tadabileceğiniz turlar var. Ama bizim vaktimiz kısıtlı olduğu için sadece gezmekle yetindik. Yine bir gezilesi yer de hemen karşısındaki Camera Obscura.
Yola devam ettikçe karşınıza St.Giles Katedrali , Childhood Museum , National Museum çıkıyor. St. Giles katedrali muhteşem ve heybetli görüntüsüyle mutlaka gezilmeye değer.
Çocukluk müzesinde ise geçen yüzyılda çocukların giysileri ve oyuncaklarına tanık olacaksınız. Ve gözlerinize inanamayacaksınız. Disney artık size de çekici gelmeyecek. Hele Kraliçe’nin oyuncak evine bayılacaksınız. Öyle ince detaylar var ki! Evin içindeki her bir fincan dahi tek tek işlenmiş.
National Museum’da ise Edinburg’un tarihi karşılayacak sizi. Ve yol üzerindeki sizi tarihin en derin zamanlarına götüren muhteşem yapılar.
Ben bu aşağıda gördüğünüz binaya hayranlığımı anlatacak kelimeler bulamıyorum. Neredeyse her açıdan fotoğrafını çekmişim. Tüm gezinin en çok fotoğrafını çektiğim binası. Tarihe bu kadar mı hayran olur bir insan. Bu kadar mı çeker yaşanmışlıklar. Yaşadım mı bu yerde, hatıralarım mı var? Bilemiyorum. Bildiğim tek şey bu yapının beni derinden etkilediği.
Ve artık yolun sonunda sizi karşılayan Holyrood Sarayı..
Toplam 16 saat ve 21 km yol yürüdük Edinburg’da. Kimse yoruldum demedi. Her anı her dakikası her adımı muhteşem olan, buram buram ortaçağ, buram buram tarih olan bu şehir mutlaka görülmeli. Calton Hill var, National Monument var, Princess Street var, Arthur’s Seat var. St. Andrew’s Square var..
Peki ne alınır Edinburg’dan derseniz. Her yer miss gibi İskoç viskilerinin , İskoç kurabiyelerinin ve en önemlisi kaşmir ve koyun yünü şalların, atkıların, harika çantaların , şapkaların satıldığı hediyelik eşyacılarla dolu. Kurabiyeleri zaten Londra’da da bol bol yediğimiz için alma gereği duymadım. Benim tercihim öncelikle kaşmir ve koyun yünü karışımı atkılar oldu. Bu kış boğaz ağrısı çekmeyeceğimi umuyorum. Bir de kaleden aldığım şekerlemeler. Onlardan mutlaka ve mutlaka alın. Bembeyaz kutuların üzerinde Edinburg haritası var, nefis. Viski almadım. Özellikle Whisky Experience’da hemen hemen çoğu 1000 Sterlinden başlıyordu.Hiç şaşırmayın aynen de öyle. Ucuz olan bilmediğim bir markayı da almak istemedim açıkçası. Tercihim olan Jack ve Chivas’ın ise fiyatı Londra’da daha uygundu.